Özel hastanede çalışan hekimlerin haklarının neler olduğu sorusuyla son dönemlerde sıklıkla karşılaşılmaktadır. Bunun temel sebebi, özel hastaneler ile hekimler arasında çeşitli adlarla yapılan sözleşmeler ve bunların işçi-işveren ilişkisini ortadan kaldırılıp kaldırılmadığına dayanmaktadır.
Uygulamada özel hastaneler ile hekimler arasındaki hukuki ilişki çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır. Bunlara, hekimin özel hastanede iş sözleşmesi ile çalışması, özel hastanenin hekimlik hizmeti alması, hekimin özel hastaneye ait işyerini kullanması veya hekimin özel hastanede pay sahibi olması örnek verilebilir. Söz konusu bu ilişkiler, temel olarak vergisel avantajlardan yararlanmak veya tazminat davalarına karşı korunmak amacıyla tercih edilmektedirler.
Özel hastanede çalışan hekimlerin hakları konulu bu yazımızda, özel hastaneler ile hekimler arasında çeşitli şekillerde kurulan hukuki ilişkiler neticesinde özel hastanelere karşı hangi taleplerin ileri sürülebileceği ayrıntılı olarak incelenecektir.
HEKİM İLE ÖZEL HASTANE ARASINDAKİ İŞÇİ İŞVEREN İLİŞKİSİ KURULUR MU?
Özel hastanede çalışan hekimlerin hakları bakımından incelenmesi gereken ilk konu, taraflar arasında işçi-işveren ilişkisinin kurulup kurulmadığıdır. Bu hususta öncelikle iş sözleşmesi ve bu sözleşmenin belirleyici unsurlarına bakılmalıdır.
İş sözleşmesi, işçinin bağımlı olarak iş görmeyi, işverenin ise ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. İş sözleşmesinin belirleyici unsurları, ücret, iş görme ve bağımlılıktır. Bunlardan bağımlılık, işçinin belirli veya belirsiz bir süre için işverenin talimatına göre ve onun denetimine bağlı olarak çalışmasını ifade eder. Bu bakımdan işverenin talimatlarına göre hareket etmek ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi bağımlılık unsurunun içeriğini oluşturur.
Bağımlılık unsurunun tespitinde dikkate alınacak bazı yardımcı olgular bulunur. Bunlara, işin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alınması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, iş görenin bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyon olmadan faaliyet göstermesi ve ücretin ödenme şekli örnek verilebilir. Ancak sayılan bu olguların hiçbiri tek başına kesin bir ölçü ortaya koymaz.
Bağımsız çalışanı, işçiden ayıran ilk kriter ise çalışan kişinin yaptığı işin yönetimi ve denetiminin kime ait olduğudur. Bu bağlamda çalışanın işini kaybetme riski olmaksızın verilen görevi reddetme hakkına sahip olması önemli bir olgudur. Böyle bir durumda çalışan kişinin bağımsız çalışan olduğu kabul edilmelidir. Bir diğer kriter ise münhasıran bir iş sahibi için çalışan kişinin, ücreti kendisi tarafından ödenen yardımcı eleman çalıştırıp çalıştırmadığı, işin görülmesinde ondan yaralanıp yararlanmadığıdır. Bu durumun varlığı da çalışma ilişkisinin bağımsız olduğunu gösterir.
Özel hastanede çalışan hekimlerin hakları çerçevesinde hukuki süreç yürütülmeden önce buradaki hususlar değerlendirilerek arada işçi-işveren ilişkisi kurulup kurulmadığı tespit edilmelidir. Ücret, iş görme ve bağımlılık unsurları dikkate alınarak aradaki hukuki ilişkinin iş ilişkisi olduğu tespit edildiğinde ise özel hastanede çalışan hekimin işçilik alacakları için dava açılmalıdır.
HEKİMİN ŞİRKET KURDURULARAK ÖZEL HASTANEDE ÇALIŞTIRILMASI
Özel hastanede çalışan hekimlerin hakları bakımından incelenmesi gereken konulardan birisi de hekimin şirket kurdurularak özel hastanede çalıştırılmasıdır. Uygulamada, özel hastaneler çalıştırdıkları hekimlere şirket kurdurmakta ve bu şirketlerle hizmet alım sözleşmesi yapmaktadırlar. Böylece hekimlere yapılacak ödemeler için bu şirketlere fatura kestirilmekte ve hekimin hak edişleri bu faturalar karşılığında ödenmektedir. Sonrasında hekim tarafından özellikle işçilik alacakları adına dava açılması durumunda ise diğer bir şirketle hizmet alım sözleşmesi yapıldığı ve hekimle aralarında iş akdinin bulunmadığı iddia edilmektedirler. Ancak taraflar arasında farklı adlarla sözleşmeler yapılsa da gerçekte taraflar arasında bağımlılık ilişkisi varsa mahkeme bu iddialara itibar etmemeli ve özel hastanede çalışan hekimlerin hakları için açılan davada olumlu karar vermelidir.
“Dosyada mevcut 19/12/2014 tarihli İl Sağlık Müdürlüğü yazısında davacının davalı nezdinde 08/11/2006-30/10/2014 tarihleri arasında kadrolu hekim olarak çalıştığı belirtilmiştir. Yine 01/08/2014 davalı tarafça İngiltere Başkonsolosluğuna hitaben düzenlenen yazıda davacının şirket personeli olduğu ve 14/02/2006’dan beri çalıştığı yazılmıştır.
Öte yandan davacının emsal olarak gösterdiği Yargıtay denetiminden geçen … 3. İş Mahkemesinin 2012/69 E. sayılı dosyasında bir başka doktor açısından benzer olayda muvazaanın kabulüne yönelik karar verildiği görülmüştür.
Açıklanan deliller ile tanık beyanı ve dosyadaki diğer delillere göre davacının 14/02/2006 tarihinden itibaren kesintisiz şekilde 30/10/2014 tarihine kadar davalı işçisi olarak çalıştığı, taraflar arasındaki sağlık hizmeti satın alma sözleşmesinin muvazaaya dayandığı anlaşılmaktadır. Davacının iş sözleşmesi “hizmet alımının bittiği” gerekçesi ile feshedilmiş olup bu fesih de 4857 sayılı İş Kanununun 18. ve 19. madde hükümlerine uygun olmayıp geçersizdir. Bu halde Mahkemece davanın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesi hatalıdır.” (Yargıtay 9. HD., E. 2017/22761 K. 2017/12772 T. 11.9.2017).
HEKİMİN ÖZEL HASTANEDE YER KİRALANARAK ÇALIŞTIRILMASI
Özel hastanede çalışan hekimlerin hakları bakımından incelenmesi gereken konulardan diğeri de hekimin özel hastanede yer kiralanarak çalıştırılmasıdır. Bazı özel hastaneler, hekimleri hastanede yer kiralayarak çalıştırmakta, hekimler tarafından arada iş ilişkisi bulunduğu iddia edilerek dava açılması durumunda ise çeşitli iddialar ileri sürmektedirler. Bu durumda mahkemelerin tüm hususları değerlendirmeleri ve taraflar arasında bağımlılık ilişkisinin bulunup bulunmadığını ortaya koymaları gerekmektedir.
Özel hastaneler tarafından ileri sürülen hususlara, taraflar arasında imzalanmış bir iş sözleşmesinin bulunmadığı, taraflar arasındaki anlaşma şeklinin işçi işveren ilişkisi şeklinde olmadığı, taraflar arasında kira sözleşmesi yapıldığı, hekimin özel hastane içerisinde bir yeri kiralamak suretiyle mesleğini bağımsız olarak hastane çatısı altında yürüttüğü, hekimin bu süre boyunca hastane bünyesinde kendi hastalarını kabul ettiği ve tedavi giderlerini hastalardan kendisinin tahsil ettiği, tahsil ettiği giderlerden kira bedelini ödediği, hekime maaş adı altında bir ödeme yapılmadığı, hekimin hastane çalışanı olmadığından izinlerini kendisinin ayarladığı, çalışma sürelerini kendisinin belirlediği ve dolayısıyla hekimin işçi değil tacir sıfatının bulunduğu örnek verilebilir.
“Davacının davalı işyerinde çalışmaya başladığını iddia ettiği tarih itibariyle davalının savunmasını doğrular şekilde davalı şirket ve davacı ile dava dışı … arasında kira sözleşmesi yapıldığı görülmektedir.
Aralarındaki ilişkinin iş ilişkisi olmayıp kira ilişkisi olduğuna ilişkin savunmayı, tanık olarak dinlenen … de doğrulamıştır. Kira ilişkisinin varlığı karşısında teknik sebeplerle kiralayanın işçi gösterilip SGK’ya bildirimde bulunulmasının sonuca etkisi yoktur.
Taraflar arasındaki ilişkinin iş sözleşmesinden kaynaklanmadığı, kira sözleşmesi olduğu anlaşılmakla; genel yetkili mahkemelerin görevli olduğu gözetilip görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, davanın esası hakkında karar verilmesi hatalıdır.” (YARGITAY 9. HD., E. 2020/2032 K. 2020/9528 T. 28.9.2020).
HEKİMİN HAK EDİŞLERİNİN ÖDENİP ÖDENMEDİĞİ NASIL TESPİT EDİLİR?
Özel hastanede çalışan hekimlerin hakları adına açılan davada hak edişlerin ödenip ödenmediğinin tespit edilmesi gerekebilir. Zira uygulamada hekimler, sabit ücretle birlikte sözleşmede öngörülen garanti hak ediş alacağı karşılığı çalışmakta ve bazı aylara ilişkin ücretlerinin ödenmediğini iddia ederek ücret ve hak ediş alacağı talebinde bulunmaktadırlar. Taraflar arasında yapılan sözleşmelere bakıldığında ise hekimin aylık sabit net ücret ve yapılan toplam aylık ciro üzerinden hak ediş ücreti alacağı, aylık ücretin ciro ne olursa olsun net belirli bir tutardan aşağı olamayacağı öngörülmektedir. Bu durumda, özel hastanede çalışan hekimlerin hakları adına açılan davalarda hak edişlerin tespitinde zorluklar yaşanmaktadır.
Genel Sağlık Sigortası, Türkiye’deki Sosyal Güvenlik Kurumları olan Emekli Sandığı, Bağkur, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Yeşilkart’ı tek bir çatı altında toplamayı hedeflemiştir. Medula ise bu çalışmanın bilişim ayağıdır. Devlet hastaneleri, özel hastaneler, üniversite hastaneleri, diyaliz merkezleri ve daha bir çok sağlık kuruluşunun verdikleri hizmet, kullandıkları tıbbi malzeme ve ilaçların bedelinin geri ödeme kurumu tarafından ödenmesi için Genel Sağlık Sigortası Medula web servislerini kullanmaları gerekmektedir. Genel Sağlık Sigortası Medula web servisleri aracılığıyla hak sahipliği ve sözleşme doğrulama yani provizyon alma hizmeti alınmakta ve böylece hasta kabul, muayene ve tedavi ve sevk işlemleri yapılabilmektedir. Medula sisteminden hekimin hak edişlerinin ödenip ödenmediğinin tespitinde de yararlanılabilmektedir.
Özel hastanede çalışan hekimlerin hakları adına açılan davada hekimin hak edişlerinin hesaplanması bakımından mahkemenin, tıbbi kayıtlar ve hesap konusunda uzman bilirkişilerden (medula sistemi uzmanı-doktor-mali müşavir) oluşan bilirkişi kurulu oluşturması gerekir. Bu kapsamda, bilirkişiler aracılığı ile işyeri muhasebe kayıtları ve medula sistem kayıtları ayrıntılı şekilde tetkik edildikten sonra hekimin ücret ve hak ediş ücret alacakları miktarı belirlenmelidir. Bu hususta, dosya ibraz olunan ödeme belgeleri varsa tespitlerin bunları kapsayıp kapsamadığı da değerlendirilmelidir.
ÖZEL HASTANEDE ÇALIŞAN HEKİMLERİN FAZLA MESAİ ÜCRETİ ALACAĞI
Özel hastanede çalışan hekimlerin hakları adına açılan davada hekimin fazla mesai yapıp yapmadığı ve bu hususta hesaplama yöntemi konusunda ihtilaf bulunabilir. Bunun ispatı bakımından hekim özel hastanede hak ediş usulüyle çalışmışsa görev yaptığı departmana ait ilgili dönemi kapsayan SGK Medula Sistem kayıtları getirtilmeli, bu kayıtlardan hekimin çalıştığı gün ve saatlerin tespitinin mümkün olup olmadığı belirlenmelidir.
Medula Sistem kayıtlarından hekimin çalışma gün ve saatlerinin tespiti mümkün ise fazla mesai süresi bu kayıtlara göre belirlenerek hesaplama yapılmalıdır. Bu bakımdan hekimin performansına, baktığı hasta sayısına, yaptığı tıbbi işlemlere göre miktarı değişen hak ediş usulü ile çalışması nedeni ile yaptığı fazla mesainin zamsız kısmını hak ediş sureti ile belirlenen ücretin içinde aldığı, sadece %50 zamlı kısmını almadığı değerlendirilmelidir.
Medula Sistem kayıtlarından hekimin çalıştığı gün ve saatlerin tespitinin mümkün olmaması halinde ise %150 zamlı saat ücretine göre hesap edilen fazla mesai ücreti hekim hak ediş usulü çalıştığından sadece %50 zamlı kısmını talep edebileceği gözetilmelidir.
HEKİM BAKIMINDAN EMSAL ÜCRET ARAŞTIRMASININ YAPILMA ŞEKLİ
Özel hastanede çalışan hekimlerin hakları adına açılan davada özellikle sabit ücrete ek olarak prim ödemesi yapılan durumlarda hekimin ücreti hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunabilir. Bu durumda mahkeme tarafından emsal ücret araştırması yapılabilir. Mahkeme, hekimin işi, meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler ve süre gibi ücret miktarını etkileyecek faktörleri bildirerek, davalı işyerinde ya da başka işyerlerinde emsal işçilere ödenen ücretler hakkında ilgili sendikalar ve meslek kuruluşları gibi yerlerden emsal ücret araştırması yapmalıdır. Böylece hekimin işçilik alacakları tespit edilecek emsal ücrete göre belirlenmelidir.
PRİMİN YILLIK İZİN ÜCRETİ HESABINA DAHİL EDİLİP EDİLEMEYECEĞİ
Özel hastanede çalışan hekimlerin hakları adına açılan davada, primin yıllık izin ücreti hesabına dahil edilip edilmeyeceği tartışma konusu olabilir. Yıllık izin ücreti hesabına esas ücret açısından prim, aylık ücretin bir parçasıdır. Bu nedenle, yıllık izin ücreti, sabit ücrete prim miktarı da eklenerek bulunacak ücret tutarı üzerinden hesaplanmalıdır.
PRİMİN FAZLA MESAİ ÜCRETİ HESABINA DAHİL EDİLİP EDİLEMEYECEĞİ
Özel hastanede çalışan hekimlerin hakları adına açılan davada, primin fazla mesai ücreti hesabına dahil edilip edilmeyeceği hususunda da uyuşmazlık bulunabilir. Bu bakımdan prime bağlı çalışmalarda fazla çalışma ücretinin hesaplamasında, temel ücretin sabit ücret kısmı ile prim kısmı birbirinden ayrılmalıdır. Prim üzerinden hesaplanacak fazla çalışma ücretinde zamlı kısmı 0,50 katı, sabit ücret üzerinden hesaplanacak fazla çalışma ücreti ise 1,5 katı olarak hesaplanmalıdır.
ÖZEL HASTANEDE ÇALIŞAN HEKİMLERİN HAKLARI GÖREVLİ MAHKEME
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’na göre, bir uyuşmazlığın iş mahkemesinde görülebilmesi için işçi sayılan kişilerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş sözleşmesinden veya 4857 sayılı Kanun’a dayanan her türlü hak iddialarından doğan bir hukuki uyuşmazlık bulunmalıdır.
4857 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinde yapılmış olan atıf sonucu, iş mahkemesinin görev kapsamını belirleyen 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince, 4857 sayılı Kanun’un 1. maddesinin 2. fıkrası ile 4. maddesinde belirtilen istisnalar dışında kalan bütün işyerlerinde; işverenler ile işveren vekillerine ve çalışma şekline bakılmaksızın işçilere, 4857 sayılı Kanun’un uygulanacağı belirtilmiştir. Bu kapsamda, işveren veya işveren vekilleri arasında iş sözleşmesinden veya 4857 sayılı Kanun’a dayanan her türlü hak iddiasından doğan hukuk uyuşmazlıkları iş mahkemelerinde çözülecektir.
Mahkemelerin görevlerini belirleyen usul hukuku kuralları kamu düzenine ilişkindir. Görev itirazı yargılamanın her aşamasında, usul hukukuna ilişkin hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın taraflarca ileri sürülebileceği gibi, davayı gören mahkeme de bu yönde bir itiraz olmasa da görevli olup olmadığını kendiliğinden değerlendirmekle yükümlüdür.
“Somut olayda, davacı hekim ile davalı şirket arasında düzenlenen Sağlık Hizmeti Alım Sözleşmesi başlıklı ve 24.08.2009 tarihli sözleşmede davacının çalışmasını davalı şirketin işlettiği hastaneye hasredeceğini ve çalışması karşılığı ücretinin aylık olarak belirlendiği, sözleşmede kararlaştırılan ücretin hastanede yapacağı işin karşılığı olduğunun belirtildiği görülmektedir. Söz konusu sözleşme, içerdiği diğer hükümlerle birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde, iş sözleşmesinin ücret, iş görme ve bağımlılık unsurlarını içerdiği ve taraflar arasında bu sözleşmeye dayanan hukuki ilişkinin iş sözleşmesine dayandığı anlaşılmaktadır. Mahkemece bu yön gözetilmeden özel hukuk alanındaki borç doğuran tüm sözleşmelerin hukuksal temelini oluşturan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na söz konusu sözleşmede atıf yapılmasını gerekçe göstererek yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.” (YARGITAY 22. HD., E. 2013/24646 K. 2013/20203 T. 30.9.2013).
Sağlık çalışanı olarak çok bilgilendirici bir paylaşım teşekkürler.